Gelişen Öğretmen Sohbetleri: Tuğba Coşkuner

Tuğba Coşkuner

Tuğba Coşkuner Kimdir?

Okumak, yazmak ve öğretmek onun evi. Kendini orada güvende ve mutlu hissediyor. Matematik öğretmeni olmasının yanında oyun terapisi, resim analizi ve psikolojik testler eğitimi aldı. Gazi Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nden mezun olduğundan beri Türkiye’nin değişik illerinde matematik öğretmenliği yapıyor. Öğretmenlere, Sisteme Rağmen Etkili Öğretmenlik seminerleri veriyor, doğaseverlerle doğa atölyeleri düzenliyor ve yazar olmak isteyenlerle yazarlık ve editörlük kursları kapsamında bir araya geliyor. Yayınevlerinde ve dergilerde serbest editör olarak çalışıyor.

Merhaba Tuğba Hocam öncelikle zaman ayırdığınız için teşekkür ederek başlamak istiyorum. Ben sizi instagramdan tanıdım, iyi ki tanımışım, gerçekten her paylaşımınızda karşınızdaki insana bir şeyler kattığınızı düşünüyorum. Bu konudaki yol haritanızı da dinlemek isterim.

İnstagram’ı aktif olarak sanıyorum 3 yıldır kullanıyorum, onun öncesinde de bir hesabım vardı ama bir ara kullanmayı bırakmıştım. Okumakla, yazmakla, öğretmekle yolu kesişen kişilerle beraber olmaya çalışıyorum ve onlarla deneyimlerimizi paylaşıyoruz. Son bir yıldır özellikle çok güzel dönüşler alıyorum. Önerdiğim kitaplar, etkinlikler sayesinde kendini bulan, motivasyon kazanan birçok kişi var sanırım. Bu dönüşler benim sosyal medyanın stresli yanına katlanmamı sağlıyor.

İnstagramdaki paylaşımlarınızı ilgiyle takip eden ve “evladım sana diyorum”a da dahil biri olarak süreç sizin için nasıl işliyor merak ediyorum. Kitaplar nasıl seçiliyor? Bu projenin insanlara çok şey kazandırdığı aşikar, size neler kattı?

Türkiye’nin en organize ve büyük eğitim üzerine okumalar yapan platformuyuz. Birkaç kişiyle başlayıp ardından 35 bin kişiye ulaştık. Kitaplarımızı aylar öncesinden seçiyoruz. Psikolog, eğitim bilimci ve hatta hukukçulardan oluşan bir çekirdek ekibimiz var. Her ay belirlenen 2 kitabı 35 bin kişi ile beraber okuyoruz. İsteyen bireysel okuyor isteyen ilindeki Evladım Sana Diyorum temsilcisinin grubuna katılarak topluca okuyor. Sonra ekiplerimiz her ayın sonunda kendi illerinde toplanıp kitap tahlili yapıyor. Ben binlerce muhteşem insanla tanıştım. Hepsi eğitim gönüllüsü, hepsi çocuklar için bir şeyler yapmak isteyen kişiler.

Çocukluktan itibaren okumanın sizi tamamlandığını ama yine çok okumayı önermediğinizi biliyorum. Bir de çok kitap okumak ve okutmak yüceltilip, içerik es geçilebiliyor. Bu konuda velilere ve eğitimcilere neler söylemek istersiniz?

Yavaş okunması gereken kitaplar da var, yavaş okunamayacak kadar akıcı olan, bir çırpıda biten kitaplar da. İnsanın entelektüel seviyesi kaç kitap okuduğuyla direkt olarak bağlantılı değil. O kitabı nasıl okuduğu da önemli. Bazı günlerde benim günde 3 kitap bitirdiğim de oluyor. Bunu yapmayın, diyemem kimseye. Okumaya karşı yemek yemeyi unutacak kadar iştah duyduğum dönemler var. Ama sindire sindire, nitelikli bir şekilde okuduklarım, üzerine yazıp çizdiklerim elbette daha derin izler bırakıyor.

Malum, uzaktan eğitime geçtik. Bu süreçte hem sahada öğretmen olarak, hem de eğitim okumalarına önem veren biri olarak sizce gelecek adına öğretmenler nasıl bir yol izlemeli? Eğitim müfredatının, kavramları ele alış biçimlerinin bugünün ve yarının çocuğuna hitap etmesi adına nasıl değişiklikler yapılmalı?

Zor bir süreç. Öğretmenlerin fiziksel olarak çocuklardan uzak olup onlara bir şeyler anlatmak zorunda olması da çok güç. Hep öğrenci tarafından bakılıyor ama biz de muazzam zorlanıyoruz. Bir kere öğrenciler online dersleri ciddiye almıyor. Çoğunun imkanı yok, derse katılamıyor. Materyallerimiz ve planlarımız bu düzene hazır değil. Zoraki bir durum sonrası hemen böyle bir işe giriştiğimiz için yaşanan aksilikler normal. Ama böyle devam edecekse ya da bu da eğitim almak isteyen çocuklar için bir seçenek olacaksa ciddi hazırlıklar içine girmeliyiz. Öğretmenler teknolojiye daha duyarlı ve ilgili olmalılar. Öğrencileri online olarak yönlendirmeyi becerebilmeliler. Bu çok başka bir yeti.

Öğreten değil öğrenen öğretmen kavramı sizin tavsiye ettiğiniz kitapların da genel kapsamını oluşturuyor gibi geliyor bana, artık yavaş yavaş bu konuda konuşulmaya başlandı siz bu konuda neler söylemek istersiniz?

Ben öğretmenliği üniversitede değil, mesleğe başladığımda öğrendim. Öğrencilerimden öğrendim. Onlar benim yönderlerim, ışığım. Çocuklardan ders almalıyız. Onlara da söylüyorum hep. Arada, “Şöyle bir sorunum var, bana akıl verin,” diyorum. Eğitim kitaplarında yazmayan muhteşem şeyler söylüyorlar.

Okulsuz büyümek kavramı da gündeme gelen konulardan, bu konuda fikirleriniz nelerdir?

Okulsuz eğitim ve ev okulu farklı şeyler. Bizde bu karıştırılıyor. Ben şu an için Türkiye’nin okulsuz eğitime hazır olmadığını düşünüyorum. Okulsuz büyümek için çocukların kocaman alanları olmalı. Bir apartman dairesinde bunu yapmayı asla denememelisiniz. Çocuk keşfedecek, yontacak, kesecek, hayvan besleyecek, balık tutacak, koşacak, düşecek, oynayacak… Günümüz şehirlerinde imkansız. Ev okulu da öğretmenlerin eve geldiği bir sistem. Okuldan farksız aslında. Bunu özel öğretmen çağırarak yapıyor zaten ebeveynler. O yüzden eğer bir çiftlikte ya da yaylada yaşamıyorsanız okulsuz eğitim çok romantik bir yaklaşım olur. Ev okulu belki. Ama tüm ders öğretmenlerini eve getirecek maddi bir gücünüz var mı? Üstelik çekirdek aileye geçtik uzun süre önce. Geniş aile yok oldu. Çocuk anne babadan başka kimseyi görmeyecek. Bu iki durumda çocuğun sosyalleşmesi nasıl sağlanacak? Çok güçlü alt yapı desteği ve plan gerektiriyor bu işler. Sosyal medyada gaza gelip yapalım demekle olmaz ne yazık ki.

Kendini geliştirmeye açık, öğrencilerine faydalı olmak isteyen öğretmenlere nerden başlamalarını önerirsiniz?

Kendilerinden… Kalplerini ve akıllarını beslemeye başladıklarında öğrencilerine de faydalı olacaklar. Ben iyiyim, çocuklar kötü anlayışı çok tehlikeli.

Kitaplarınızdaki başlıklar özenle şeçilmiş okuyanı güldürüp düşündürecek cinsten. Özellikle Kızılderili atasözleri benim şahsi favorim. Çocuk kitabı yazarken nelerden besleniyorsunuz? Kitabın yazım aşamasında okuma, not alma, üzerine düşünme dışında ritüelleriniz var mı?

Elbette. Ben kitabı yazmaya başlamadan birkaç defter bitiririm. Başlıklar, yer isimleri, karakter haritaları, betimlemeler, kurgu iskeleti… Yazmaya başladığımda her şey hazırdır. Yanımda sürekli not defterleri olur. Gezerken, okurken onlara notlar alırım.

Özellikle şehirde büyüyen çocuklar çoğu zaman bir ağaca dokunamadan büyüyor. Yetişkin olduğunda da kendine maddi manevi kaynaklık edecek doğayı tanımıyor, tanıma ihtiyacını dahi farkedemiyor. Çocuğun yüzünü doğaya çevirmek adına neler yapılabilir?

Müstakil evlere ve köylere taşınmak… Çocuklar domatesin ağaçta yetiştiğini zannediyor. Doğanın nasıl huzur verici olduğunu fark ederlerse oradan bir daha ayrılmak istemeyecekler. Ama ne yazık ki böyle bir deneyimleri yok. İmkan yoksa ebeveynler işe balkonda sebze yetiştirerek, evcil hayvan sahiplenerek ve her pazar doğa yürüyüşlerine çıkarak başlayabilir. Bakın çocuklar demedim, ebeveynler. Önce onlar değişmeli. Sonra çocuklar.

Çekiç kullanmayı bilen, vidala deyince vidalayan ama kendine bir raf yapmayı beceremeyen, hatta bunu akıl edemeyen (çünkü öyle bir yönerge almamış) çocuklar yetiştiriyoruz. Çocuğun kendi kendine yetebilmesini sağlamak ve öğrendiklerine bütüncül bakabilmesi için büyüklere neler düşüyor?

Büyüklere kenara çekilmek düşüyor. Azıcık çekilsinler yahu. Gölge yapmasınlar. Çocukları rahat bıraksınlar. Başlarında dikilmesinler. Hiç işleri yok mu da yavruların başında korkuluk gibi bekliyorlar. Çocuklarına hata yapma, kırma, düşme hakkı versinler. Yanlarında başarısız olacakları anı beklediğini belli eden bakışlar atmasınlar. Bu çok yaralayıcı. Elbette kollasınlar ama uzaktan, çaktırmadan, ses etmeden, güvenli mesafeden, söylenmeden…

Zaman ayırdığınız için tekrar teşekkürler.

Teşekkür ederim.

Tuğba Coşkuner’in instagramına şuradan ulaşabilirsiniz.

Gelişen Öğretmen yazıları şurada!

Öğretmen Ajandası Hakkında bilgi almak için şuraya tıklayabilirsiniz.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir